Dolar 41,2717
Euro 48,3480
Altın 4.838,40
BİST 10.586,32
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 27°C
Az Bulutlu
Tekirdağ
27°C
Az Bulutlu
Per 28°C
Cum 28°C
Cts 27°C
Paz 27°C

CHP’ye Kayyım Atayanları Ne Bekliyor?

3 Eylül 2025 09:35
147

TRAKYA POLİTİK – CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve yönetiminin mahkeme kararıyla görevden alınması, yerine Gürsel Tekin başkanlığında bir geçici heyet atanması siyasetin gündemine oturdu. Karar, hukuken ihtiyati tedbir olarak açıklandı ama siyaseten “kayyım darbesi” olarak algılandı.


Ne oldu?

8 Ekim 2023’te yapılan CHP İstanbul İl Kongresi’nde Özgür Çelik il başkanı seçilmişti. Ancak kongrede usulsüzlük yapıldığı ve oyların manipüle edildiği yönünde itirazlar mahkemeye taşındı. İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi geçtiğimiz günlerde flaş bir kararla kongreyi iptal etti, Özgür Çelik ve yönetimini “tedbiren” görevden aldı.

Mahkeme aynı zamanda örgütün başına geçici bir heyet görevlendirdi. Bu heyetin başında ise yıllardır CHP’de siyaset yapan, ancak son dönemde partiyle mesafeli duruşu ve hakkındaki şaibe iddialarıyla gündeme gelen Gürsel Tekin yer aldı.


Nasıl karşılandı?

Karar açıklanır açıklanmaz CHP tabanı büyük tepki gösterdi. Özgür Çelik “CHP halktır, teslim alınamaz” diyerek direniş mesajı verdi. Parti içinden çok sayıda isim, İstanbul Barosu ve hukukçular, uygulamayı “demokrasiye müdahale” ve “yargısal kayyım” olarak nitelendirdi.

Gürsel Tekin’in görevlendirilmesi tepkileri daha da büyüttü. Uzun süredir “akçeli işler” söylentileriyle anılan, partinin son yıllardaki politik çizgisine muhalif açıklamalar yapan Tekin’in böylesi kritik bir süreçte il başkanlığının başına getirilmesi, kamuoyunda “hukuki garabet”in ötesinde etik bir kriz olarak görüldü.


Hukuki tartışma

Mahkemenin aldığı karar bir ihtiyati tedbir. Yani geçici bir önlem. Normal şartlarda bu tür tedbirler, telafisi imkânsız zararların önlenmesi için alınır, esasa ilişkin sonucu belirlemez. Ancak burada tedbir, fiilen partinin en güçlü örgütünü düşürüp yerine yeni bir yönetim getirdi. Hukukçulara göre bu, tedbirin doğasını aşan, ölçüsüz bir müdahale.

Anayasa siyasi partileri demokrasinin temel direği sayıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de siyasi partilere yapılan müdahalelerin ancak çok dar ve zorlayıcı nedenlerle meşru olabileceğini söylüyor. Bu bağlamda İstanbul kararının hem iç hukukta hem de uluslararası hukukta tartışmaya açık yönleri var.


Siyasi sonuçları

Karar, CHP’nin iç işleyişine bir yargı darbesi olarak okunuyor. İstanbul gibi bir metropolde, muhalefetin kalbi sayılan bir örgütün bu şekilde görevden alınması, sadece CHP’yi değil tüm demokratik düzeni ilgilendiren bir gelişme.

Kısacası:

  • Bir mahkeme kararı, “geçici” görünüm altında kalıcı bir siyasi sonuç doğurdu.
  • Kayyım uygulaması, darbe dönemlerinin yöntemlerini hatırlattı.
  • Gürsel Tekin tercihi, halkın vicdanında etik bir kriz yarattı.

Ve en önemlisi: Bu karar, demokrasinin kırılgan damarlarına yapılmış sert bir baskı olarak tarihe geçti.

Bundan Sonra Ne Olacak?

CHP İstanbul İl Başkanlığı’na kayyım atanmasıyla başlayan bu kriz, yalnızca bir il örgütünün kaderini değil, Türkiye’de demokrasinin geleceğini de belirleyecek bir sürece dönüştü. Hukuken henüz nihai bir hüküm yok; karar ihtiyati tedbir niteliğinde. CHP, istinaf ve temyiz yollarını işletecek, gerekirse Anayasa Mahkemesi’ne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracak. Yani bu süreç yalnız İstanbul adliyesinin koridorlarında değil, Türkiye’nin hukuk tarihine damga vuracak şekilde ulusal ve uluslararası yargı mercilerinde de devam edecek.

Fakat asıl önemli olan, bu kararı siyasi baskıyla verdikleri öne sürülenlerin geleceği. Çünkü hukukun defterleri yavaş kapanır, ama bir gün mutlaka açılır. Eğer bir hâkim, yürütmenin telkiniyle karar verirse, bu yalnızca bir usul hatası değil, Anayasa’yı ihlal anlamına gelir. Bu tür fiiller Türk Ceza Kanunu’nda açıkça tanımlanmış suçlardır: “Görevi kötüye kullanma” (m.257), “hakkın kullanılmasını engelleme” (m.115), “Anayasal düzeni ihlal” (m.309). Bu suçların bazıları zaman aşımına uğramaz; yıllar sonra bile soruşturulabilir.

Tarih bunun örnekleriyle dolu. 12 Eylül darbesini yapan generaller, otuz yıl sonra da olsa yargılandı. 28 Şubat sürecinin aktörleri, bugün mahkeme önünde hesap veriyor. Dün “kimse bize dokunamaz” diyenler, bugün sanık sandalyesinde. Çünkü hukuk, gecikse de sonunda gelir, kapıyı çalar.

Bu yüzden bugünkü kararın altına imza atanların da, baskı yapanların da bilmesi gereken şey şu: Yargıyı siyasetin sopası gibi kullananlar, demokrasiyi ayaklar altına alanlar, yarın bu kararların hesabını ya yargı önünde ya da tarihin vicdanında verecek. Bu ülkenin yurttaşları unutmaz, dosyalar tozlu raflarda kaybolmaz.

Bugün halkın iradesini çiğnemek için kullanılan hukuk, yarın aynı halkın adalet talebiyle onların karşısına dikilecek. Ve o gün geldiğinde, demokrasiyi boğanların korkusu, bugün susturulmaya çalışılanların sesi olacak.

Talimatla Hareket Eden Yargının Başına Ne Gelebilir?

Bugün bir kısım yargı mensubu, siyasi iktidarın gölgesinde, “talimat”la karar veriyor olabilir. Ama unutulmaması gereken şey, hukukun hafızası uzun, adaletin terazisi ağırdır.

Türk Ceza Kanunu’nda bunun karşılığı açıktır:

  • TCK m.257 – Görevi Kötüye Kullanma: Kamu görevlisi, görevinin gereklerine aykırı hareket ederek kişilere haksız bir zarar verir veya haksız bir menfaat sağlarsa üç yıla kadar hapis cezasıyla karşılaşır. Bu, en temel sorumluluk maddesidir.
  • TCK m.109 ve 115 – Hakların Kullanılmasını Engelleme: Bir yurttaşın siyasi faaliyette bulunma hakkını veya örgütlenme özgürlüğünü kısıtlayan kamu görevlileri için ciddi cezalar öngörülür. Bu kapsamda bir parti teşkilatını keyfi biçimde işlevsiz bırakmak, doğrudan suç teşkil eder.
  • TCK m.309 – Anayasal Düzeni Ortadan Kaldırmaya Teşebbüs: Eğer bu müdahaleler sistematik ve kasıtlı olarak demokratik düzeni ortadan kaldırmaya yönelirse, anayasal düzeni ihlal suçu gündeme gelir. Bu madde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını düzenler ve zaman aşımına tabi değildir.
  • Anayasa m.138 – Hâkimlik Teminatı: Hâkimler, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatleriyle hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi onlara talimat veremez. Eğer talimatla hareket ettikleri ispatlanırsa, verdikleri her karar hukuken sakatlanır, sorumluluk doğar.

Bugün verdikleri kararlarla siyasetin sopası haline gelenler, belki iktidarın korumasında kendilerini güvende hissediyor. Fakat yarın iktidar değiştiğinde, bu kararların altında imzası bulunan hâkim ve savcılar, “biz emir aldık” diyerek sorumluluktan kurtulamaz. Çünkü kanun önünde emirle verilen her hukuksuz karar, kişisel sorumluluğu ortadan kaldırmaz.

Tarih bize şunu gösteriyor: Darbelerin yargıçları, cunta dönemlerinde verdikleri kararlarla toplumun hafızasına kara bir leke gibi kazındı. Bugün de aynı yolu seçenler, yarın yalnızca mahkeme önünde değil, tarihin vicdanında da yargılanacak.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Trakya Haber

Trakya Politik

Trakya Gazetesi