Özgür Özel’in Devrimci Farkı
Kaldır başını utangaç vatanım
Mutluluğuna birkaç fırça vuracağız
Bütün renklerle onurlu güzel yarınlar kuracağız
CHP’nin 8 Ekim 2025 tarihinde Şişli’de gerçekleştirdiği mitingdeki konuşmasına bu dizelerle başladı Özgür Özel… Bu dizeler, 12 Eylül faşizminin idam ettiği devrimci Hıdır Aslan’a ait. Özel, aynı gün MHP’li Semih Yalçın’ın kendisini tehdit ediyor oluşuna işte böyle yanıt veriyordu. Aslında hikayenin başı çok öncelere dayanıyor. Hazır mısınız? Derin bir nefes alın. Başlıyoruz.
Özgür Özel’in Esas Normalleşmesi: Katışıksız Solculuk
Özgür Özel’in CHP Genel Başkanı olduktan sonra AKP ve bilhassa Erdoğan ile başlayan “normalleşme” serüveni muhalif çevreler tarafından kaygıdan kaynaklı bir eleştiriyle karşılanmıştı. CHP’nin 38. Kurultayı’nda Kemal Kılıçdaroğlu gibi partiyi 13 yıl yönetmiş güçlü bir adayı deviren Özgür Özel acaba Kılıçdaroğlu kadar dirayetli değil miydi? Özel, acaba Erdoğan’ı yenemese de CHP seçmeni için en azından dik duruş anlamına gelen Kılıçdaroğlu kadar bile liderlik vasfı gösteremeyecek miydi?
Kuşkusuz bu soruların üzerinden süre olarak olmasa da yaşanmışlık anlamında çok geçti. Özgür Özel yapılan anketlere bakılacak olursa 2024 yerel seçimlerinden bu yana partisini Türkiye’nin birinci partisi yaparak rüştünü ispat etmiş durumda. Bu yazı, Özel’in bu başarısının bir tahlili, 50 yıldır güdük başarılara mahkûm kalmış Türkiye solunun makûs talihinin de nasıl değiştiğini resmetmek için kaleme alınmıştır. “Demek ki sağcılaşmadan da, solun kendi özüyle de iktidara yürünebiliyormuş” dedirten bu pratik, uzun zamandan beri Türkiye’nin başına gelmiş en güzel şeydir.
Sadece Diskuru Değil, Zihninin Tamamı Solda!
Hikâyeyi sondan anlatmaya başlayalım mı? Özel’in hikâyesini şiirle anlatmaya başlamasının bir anlamı olmalı. Öyle ki Nâzım Hikmet’in şiirlerinin MHP kongresinde Alparslan Türkeş tarafından okunmasına bile tanıklık etmiş Türk siyaseti için sosyaldemokrat bir partide dillendirilmesi pek de abes olmasa gerek. Zira CHP tarihinde de gerek genel başkanlar, gerekse diğer yöneticiler özellikle zevahiri kurtarmak gerektiğinde çokça Nâzım Hikmet şiiri okumuşlardır. Özel konuşmalarında Nâzım’a atıfta bulunmaya başladıkça herkeste “zevahiri şiirle kurtarıyor” düşüncesi oluşmuştu. Oysa onun dili günü kurtarmak, boş hamaset yapmak için değil zihnini ve geçmişini tamamen dolduran sol jargonla alakalı…
Zaten konuşmalarını süslediği Ahmed Arif, Adnan Yücel, Hasan Hüseyin Korkmazgil, İbrahim Karaca ve Ataol Behramoğlu’ndan seçtiği dizelere bakınca siyasetin çubuğunu bilinçli olarak sola büktüğünü görmek çok da zor değil. Bunu bilinçli olarak yapıyor. Sol edebiyatı genelgeçer bir hitabet için değil, kafasındaki sol anlayışın güzellemesini hayata geçirecek bir manifesto dili için kullanıyor. Ataol Behramoğlu’nun “Yunus Gibi” şiirini, “Ne güzel diyor Yunus Emre…” diye Yunus Emre’nin şiiriymiş gibi bir değil birkaç kez gaf yaparak okuyan Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu konudaki yetersiz birikimi ve talihsiz danışman ekibinin varlığı düşünüldüğünde, Özgür Özel’in dağarcığındaki dizeler “Sol Şairler Antolojisi” gibi durmuyor mu? Gülüyorsunuz değil mi? Allah bir siyasetçiyi bu konuda gülünecek hale düşürmesin… Ancak biliyoruz ki birçok sosyaldemokrat politikacı bu konuda Kılıçdaroğlu’ndan bile geride… Çünkü demokrat olmadıkları gibi, sosyal de değiller.
Sol edebiyat her ne kadar başka ve çok daha kapsamlı bir konu başlığı olsa da dilimiz, tercihlerimizi belli eden ve bu niyeti çevremize aktarabileceğimiz en önemli araçtır. Bu bağlamda Özgür Özel solda durduğunu, öncelikle kurduğu sol diskurla alenen ilan ediyor.
Çocukluktan Beri “Organik” Solcu
Çünkü Özel’in duruşu da soldan şekillenen bilinçli bir tercihten oluşuyor. Özgür Özel çocukluk yıllarını memur bir ailenin çocuğu olarak geçirdi. İlkokuldan sonra adım attığı Devlet Parasız Yatılı (DPY) yıllarında kendi deyimiyle baskıyı, zoru ve şiddeti görecekti. Hem de “kol kırılır, yen içinde kalır” mantığıyla işleyen bir faşizan hayat tarzının dayatması altında… Özel’in sola sempati duymaya başlamasını ezilenleri görüp etkilenmesinden ziyade, kendi ezilmişlik deneyimiyle açıklamak mümkün. Tam tersi biçimde çocukluğunun bolluk, bereket ve kazanç yıllarını da emekçi yoğurulan bir pratikle taçlandıran Özel, pazarcı önlüğünü giyip çığırtkanlık yapmayı da dedesiyle pazarda sebze satarken öğrendi. Gramsci’nin “Organik Aydın” teziyle karbon kopya uyum sağlayan birinden bahsediyoruz kısacası…
CHP’nin (SHP’nin) efsanevi belediye başkanlarından Osman Özgüven’in kapısına birkaç arkadaşıyla dayandığında henüz bıyıkları yeni terlemeye başlamıştı. Gerekçe, Dikili Barış Festivali’nde o yıl Grup Yorum’un sahne alamamasındandı.
Yıllar sonra meydanlarda kendinden birkaç yaş büyük insanların sol yumrukları havada slogan attığını görüp etkilendiğinde, günün birinde CHP Genel Başkanı olacağından habersizdi. Zaten bu şekilde bir kariyer planı da olmadı. Yine kendi deyimiyle eczanesindeki bilgisayarda FİFA serisinin en heyecanlı maçlarından birini yaparken kendini deyimiyle kendisini siyasetin zirvesinde bulmuştu.
Mesleği olan eczacılıkta toplumun tüm kesimlerini, tüm siyasal görüşleri kucaklayarak önemli başarılara imza attı. Ancak eczacılıkta elde ettiği meslek birliği başarıları tamamen örgütleme yeteneğine, sol değerlere, tekelci kapitalizme karşı duruşuna bağlıydı. Bugün ilaçlarımızı satın aldığımız eczaneler vahşi birer süpermarkete dönüşmediyse bunda kendisinin payının çok büyük olduğunu söylemek abartı olmaz.
Ezilenlerin ve Türkiye İşçi Sınıfının Yanında Saf Tutmak
Belki de siyasete inandığı yerden abandığı için bu denli başarılı oldu. CHP içerisinde hızla basamakları yükselmiş gibi görünse de aslında bu yükseliş dişle, tırnakla kazanılmış bir başarıdır. Özel’in siyaset sahnesindeki en büyük sıçrayışı yine sınıfsal temele dayanan bir durumla gerçekleşti. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük iş cinayetlerinden biri olan Soma Faciası gerçekleşmeden sadece üç hafta önce Meclis kürsüsünden Soma’daki madenlerde AKP’nin kurduğu sömürü düzenine dikkat çeken Özel, Türkiye İşçi Sınıfına selam gönderiyor ve yaşanacak felaketi “Maden patlar, işçi ölür. Ölen ölür, kalan sağlar Recep Tayyip Erdoğan’a yetmektedir” diye haber vermişti.
301 madenciye mezar olan iş cinayetinin ardından konunun peşini yıllarca bırakmadı. Yine kendi deyimiyle hayatının en duygusal anlarını Soma’daki bir eylemde yaşadı. Protesto yürüyüşü esnasında “Siyasiler ön taraftan çekilsin” eleştirileri karşısında yakınlarını kaybetmiş ailelerin “Özgür de aileden biri, o da pankartın başında kalacak” sözleri üzerine o gün, o eylemde ön saflarda kaldı.
Yıldızı bu olayla daha da parlayan Özel hız kesmedi. Meclis’in toplumsal muhalefet adına en kritik komisyonları ona emanetti. Yol arkadaşlığını bugünlere kadar sürdürdüğü Veli Ağbaba ile birlikte tarihe tanıklık edecek tutanakları kitaplaştırdı. “Kalemi Kırılan Gazeteciler” ve “Balyoz Kumpası” adı altında dönemin en karanlık iki olayını tarihi birer vesika olarak geleceğe aktardı.
Teorik Açıdan Devrimci Birikim Sahibi
Esasen 38. CHP Kurultayı’nda Ekrem İmamoğlu’nun değil de Özgür Özel’in genel başkan adayı olarak çıkması da entelektüel birikimi ile alakalıdır. “İmamoğlu’nun teorik derinliği CHP Genel Başkanlığı koltuğunu karşılamaya yeterli değil” eleştirisi çok da haksız sayılmazdı. Her ne kadar yine kendi arzusu çok fazla olmasa da, yine doğal olarak çaresizlikten bir adım öne atmak durumunda bırakılmıştı.
2009 yılında kendisinden daha yetkin aday olmadığından dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal tarafından Manisa Belediye Başkan Adayı yapılan Özgür Özel, defalarca yetkin aday sefaleti yüzünden basamakları teker teker tırmandığı CHP’de bu defa en tepeye oynamak durumunda kalıyordu.
38. Kurultay’ın ardından, 2024’te girdiği ilk yerel seçimde CHP’yi birinci parti haline getirdi. Bu durum; Kılıçdaroğlu’ndan yılmış partililerin nefes alması, Kılıçdaroğlu’na inanmadığı için oy vermeyen ancak CHP üyesi olmayan seçmenin alternatifi görmesi ve yerel seçimde CHP’den aday olan isimlerin genel seçime kıyasla sürece daha çok asılması gibi etkenlerle açıklanabilir olsa da, yalnızca bu kriterler partinin Özgür Özel yönetimindeki başarısını izah etmeye yetmezdi. Başarının nasıl geldiğini ise Özgür Özel, bir yıl sonra tüm Türkiye’ye bizzat yaşatarak anlatmış olacaktı.
Sosyalist Partilerle Omuz Omuza
Yaşı yetenler bilir, CHP bundan çok değil, 10-15 sene öncesine kadar sosyalist partilerin öcü gibi görülebildiği, lanetlendiği, suçlandığı bir yapıydı. En ufak eleştiri oyları bölmekten başlıyor, şeytanlaştırmaya kadar ulaşıyordu.
Özel son “İBB Darbesi” ile bu zihniyeti CHP’den söktü, attı. Sökmekle kalmadı. Mitingler esnasında alana destek için gelen tüm sosyalist partilere tek tek teşekkür edecek seviyeye getirdi partiyi. CHP’nin yıllardan beri yaptığı savunu bu küçük partiler yüzünden oyların bölünmesiydi. Oysa sokak hareketlerine yön verebilecek kadroların varlığı, CHP’nin de güç toplayabileceği, kendini sokakta da güçlü gösterebileceği bir zemini yarattı.
Kim inanırdı ki CHP kitlesine sağdan eklemlenmiş insanlar da İlkay Akkaya’ya eşlik ederek “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz” diye slogan atacak… Demek ki böyle de olabiliyormuş. Demek ki CHP’yi hâlen birinci parti halinde tutabilmek esas böyle oluyormuş.
Yıllardır Kürt siyasetinin peşine takılan, sosyalist solu orada yedeklemek için yeminli olan kesim de böylelikle kendi mecrasında akar hale gelebildi. Ne büyük ironidir ki, DEM Parti içine “sosyalist” kanattan aktığı iddia edilen isimler bu esnada Tayyip Erdoğan’a huşu içinde bakarak fotoğraf makinelerine poz veriyordu Meclis’in açılış gecesi resepsiyonunda…
Özel’e Saldırı, Ferdi Zeyrek’in Ölümü ve “Yoldaşlık” Meselesi
Komplo teorilerine kapılmaya gerek yok ama Ferdi Zeyrek’in ölümüne ilişkin çeşitli iddialar ve kuşkular hâlen ortada duruyor. Olayla ilgili zorlama iddialar her ne kadar gerçekliği karartsa da ortada buz gibi bir gerçek var.
Ferdi Zeyrek’in ölümünden bir ay önce Özgür Özel’e göstere göstere yapılan saldırı ve saldırganın önünün adeta bilinçli bir biçimde açılması… Özel’in aracının otoparka alınmaması ve saldırganla karşılaşması için hususi çaba harcanması… Zeyrek’in ölümüne uzanan kazadan bir gün önce Özel’in arkasında ve kameralar karşısında kapı gibi duruyor oluşu da epey ilginç bir tesadüf, öyle değil mi?
Hayatta bazı kırılma anları vardır. O saatten sonra insanın gözü artık hiçbir şey görmez. Özel’in hayatında bu kırılma “ölümle sınanma” şeklinde bir ayda iki kere gerçekleşti. Ölümle sınanmış bir insanı artık çok az şey korkutabilir ömrünün geri kalan kısmında. Öyle de oldu. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Özgür Özel iktidara uzanan siyasal geleceğini, kendi hayatının sona erdirilmesi tehdidiyle sona erdiremez bu saatten sonra… O tercih, Ferdi Zeyrek’in cenaze töreninde çoktan tarihe karışmıştı. Çünkü “yoldaşlık hukuku” denen mesele böyle derin bir vicdani ahlakı içinde barındırır. Özgür Özel işte bu yüzden “kalantor takımı”nın CHP içerisinde yuvalanmış öbeklerinden ziyade, alanda kora kor bir mücadele için savaşanların varlığını önemseyen yerden siyaset üretmeye devam ediyor.
“Rüzgârın Oğlu” Kasırga Gibi Esiyor
Bu yazı, bir önceki yazının sonunda yaptığımız fikri takibin de yanıtı niteliğindeydi. Bizim de yıllardan beri yanıtını aradığımız “CHP, Gramsci’sini bulur mu?” sorusunun yanıtı karşılığını bulmuş görünüyor.
Türkiye’nin yakın siyasi tarihine baktığınızda 12 Mart’ta rüzgâr ekenlerin, 70’lerin ikinci yarısında fırtına biçtiğine şahit olursunuz. Ancak yarım asır, 12 Eylül’de fırtına ekenlerin, (Toplumu on yıllarca sömürecek Siyasal İslamcı, vurguncu, talancı zemini yaratanların) ne zaman kasırga biçeceklerini beklemekle geçti.
Özgür Özel mitinglerde, eylemlerde, basın açıklamalarında, Silivri Zindanı’nın koridorlarında emperyalizmin işbirlikçilerinin nefesini kesen asi bir rüzgâr gibi esmeye devam ediyor.
“Rüzgârın Oğlu” şimdi vahşi bir tay gibi arkasına peşinden koşan milyonları da takarak iktidarın burçlarına doğru kasırga gibi esiyor.
Dipnot: Başka bir yazının konusu olmakla birlikte Rüzgârın Oğlu’nun, Karaoğlan’dan çok daha başka, çok daha özgün ve çok daha solcu olduğunun altını kalın bir çizgiyle çizmek gerekiyor. CHP’nin solunda bir politikacı olarak Özgür Özel, Bülent Ecevit’e öykünmek şöyle dursun, onun “sol” ile olan ilişkisini fazlasıyla aşan bir gerçeklik üzerinde yaşarken kendi heykelini yontuyor.