Sazlıdere Kurursa İstanbul Çok Susar!
Kanal İstanbul projesiyle yok olma tehlikesi yaşayan Sazlıdere Barajı, İstanbul’un su güvenliğini tehdit eden en büyük krizle karşı karşıya. TOKİ’nin başlattığı 24 bin konutluk inşaat, barajın mutlak koruma alanına kadar uzandı. Uzmanlar uyarıyor: “Bu sadece su kaybı değil, ekolojik bir felaket.”
İstanbul’un Su Sigortası Tehlikede
Silivri’de tutuklu bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamalar, gözleri bir kez daha Sazlıdere Barajı’na çevirdi. 1996 yılında hizmete giren ve İstanbul’un Avrupa Yakası’nda Başakşehir sınırlarında yer alan Sazlıdere Barajı, yıllık 50 milyon metreküplük içme suyu temin kapasitesiyle şehrin su ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılıyor.
Ancak şimdi, bu hayati kaynak, siyasi ve ekonomik çıkarların hedefi hâline gelmiş durumda.
TOKİ, Barajın Dibine Girdi
İmamoğlu’nun açıklamasına göre, Kanal İstanbul projesi kapsamında TOKİ, barajın mutlak koruma alanı içinde 24 bin konutluk dev bir şantiye kurdu. Bölgede çekilen görüntülerde onlarca iş makinası aktif şekilde çalışırken, baraj kıyısında arıcılık yapan bir yurttaşın kovanlarının bile şantiye ortasında kaldığı görüldü.
İSKİ, projeye sert çıktı. Yapılaşmanın ruhsatsız ve çevre mevzuatına aykırı olduğunu belirterek, ilgili kurumlara yazılı uyarı yaptı. Ancak herhangi bir durdurma kararı çıkmadı.
Cumhurbaşkanlığı Kararı Gizlendi mi?
En çarpıcı iddia ise barajın kullanım oranının % 100’den % 0’a düşürülmesi. İmamoğlu, bu kararın kamuoyundan gizlendiğini, hatta İSKİ’ye dahi bildirilmediğini vurguladı. Bu durum, merkezi idarenin İstanbul’un en kritik su kaynaklarından biri üzerinde bilgi gizleyerek işlem yaptığı yönünde ağır eleştirilere neden oldu.
Kanal İstanbul: Bir Kriz Daha Ekliyor
Sazlıdere Barajı, Kanal İstanbul güzergâhının tam ortasında yer alıyor. Proje hayata geçtiğinde barajın %61’i yok olacak. Geriye kalan kısım da su temin işlevini yerine getiremeyecek hâle gelecek. Uzmanlara göre bu durum sadece İstanbul’un su arzını değil, çevresel dengeyi de altüst edecek.
Zira baraj çevresi, tarım arazileri ve doğal yaşam alanlarını barındırıyor. Buradaki biyolojik çeşitliliğin yok olması, İstanbul’un zaten kırılgan olan ekosistemini geri döndürülemez şekilde tahrip edebilir.
Yeni Barajlar Yetişmez, İstanbul Susuz Kalabilir
Yetkililer, barajın devre dışı kalması durumunda Trakya’da yeni su kaynakları arayışı içinde olduklarını açıklasa da bu planlar orta vadeli çözümler sunuyor. İstanbul gibi devasa bir metropolde su arzının planlı bir şekilde yönetilmemesi, özellikle yaz aylarında su kıtlığı riskini ciddi biçimde artırabilir.
Sadece Bir Baraj Değil, Bir Uyarıdır
Sazlıdere, artık sadece bir baraj değil, İstanbul’un nasıl bir gelecek tasarımıyla karşı karşıya olduğunun en somut göstergesi. Siyasi iktidarın “rant ve beton” odaklı yaklaşımı, su gibi temel yaşam hakkını bile göz ardı edebilecek noktaya gelmiş durumda.
Şehrin su kaynaklarının bu şekilde yok edilmesi, yalnız bugünü değil, çocuklarımızın geleceğini de ipotek altına alıyor.
Hukuksuzluk Zinciri ve Demokratik Denetim Eksikliği
Uzmanlara göre, Sazlıdere örneği, merkezi yönetimin çevre ve şehircilik politikalarında denetimsizliğin geldiği noktayı da gösteriyor. ÇED raporları, havza koruma yasaları ve yerel idarelerin uyarıları göz ardı ediliyor. Bu da Türkiye’de çevre yönetiminin artık bilimsel değil, talimatla yürütüldüğü eleştirilerine neden oluyor.
SON SÖZ: Bir Damla Daha Feda Edilemez
Ekrem İmamoğlu’nun ifadesiyle:
“Şunu herkes anlasın ki, İstanbul’da feda edilecek bir tek damla su kaynağımız yok. Bu haksız, hukuksuz ve fırsatçı yaklaşımla mücadeleyi asla bırakmayacağız.”