Bluesky nedir? Başka bir sosyal medya mümkün!
Bluesky, 2019 yılında Twitter’ın eski CEO’su Jack Dorsey’in öncülüğünde başlatılan bir araştırma projesi olarak ortaya çıktı. Başlangıçta Twitter bünyesinde geliştirilen bu proje, merkeziyetsiz bir sosyal medya protokolü oluşturmayı hedefliyordu. Yani fikir, kullanıcıların verilerini kendi denetimlerinde tutabilecekleri, algoritmalarını kişiselleştirebilecekleri ve içerik üzerinde daha fazla söz sahibi olabilecekleri bir sistem inşa etmekti. 2021’de Bluesky, Twitter’dan tamamen ayrılarak bağımsız bir şirket haline geldi. Projenin başına, yazılım geliştiricisi Jay Graber getirildi.
Bluesky’nin temelini, “Authenticated Transfer Protocol” (AT Protocol) adı verilen, kullanıcıların farklı sunucular arasında dolaşabilmesine ve verilerini taşıyabilmesine imkân tanıyan bir yapı oluşturuyor. Bu sistem, internette bireylerin daha fazla kontrol sahibi olmasını ve dijital kimliklerini belirli bir merkezin kararlarına bağlı kalmadan sürdürebilmelerini mümkün kılıyor.
Şubat 2024 itibarıyla halka açılan Bluesky, X (eski Twitter) gibi merkezi yapılı sosyal medya platformlarına alternatif olarak hızla büyümeye başladı. Arayüz olarak X’e benzerliği dikkat çekse de, temel farkı kullanıcıların içerik akışlarını kendi belirleyebileceği algoritmik özelleştirmelere izin vermesi.
Mutlak Özgürlük mü? Kısmi Denetim Gerçeği
Bluesky’nin merkeziyetsiz yapısı, kullanıcıya büyük bir özgürlük sunuyor gibi görünse de bu özgürlük sınırsız değil. Platformun güvenliği ve topluluk düzeni için bazı müdahale yetkileri merkezi olarak korunuyor. Spam davranışı, kötüye kullanım veya topluluk kurallarının ihlali gibi durumlarda hesaplar askıya alınabiliyor.
Yine de bu tür kararların şeffaf biçimde alınması ve kullanıcıların itiraz hakkına sahip olması, merkeziyetsiz yapının temel ilkeleriyle çelişmeden, sürdürülebilir bir özgürlük anlayışı yaratma çabası olarak değerlendirilebilir.
X ve Kimliksizleştirme: Mavi Kuştan Siyah Harfe
Bir zamanlar Twitter, mavi kuş logosu ve sade tasarımıyla, dijital dünyanın en güçlü kamusal alanlarından biri olarak anılıyordu. Kısa mesajların dünyayı etkileyebildiği bir dönemin adıydı Twitter. Aktivistler, akademisyenler, sıradan vatandaşlar bu platformda yankı buldu. Mavi rengi, hem gökyüzünü hem de ifadenin sınırsızlığını temsil ediyordu.
Ancak bu gökyüzü, Elon Musk’ın platformu satın almasıyla karardı. Musk, Twitter’ı satın aldıktan sonra, yalnızca yapısal değil, simgesel bir devrim gerçekleştirdi. Platformun adı X olarak değiştirildi, kuş simgesi silindi, mavi teması siyaha döndü.
Bu dönüşüm sadece görsel ya da estetik değil; kimliksel bir silinmeyi de içeriyordu. Twitter’ın yıllar içinde edindiği demokratik, katılımcı ve muhalif karakter; yerini tek bir kişinin vizyonuna göre şekillenen, daha kapalı, daha belirsiz ve daha otoriter bir yapıya bıraktı.
İfade Özgürlüğü Retoriği ve Musk Paradoksu
Elon Musk, Twitter’ı devraldığında en çok üzerinde durduğu vaadi “mutlak ifade özgürlüğü” oldu. Bu söylem, birçok kullanıcı için umut verici görünse de, platformda zamanla yaşananlar bunun aksini gösterdi. Bazı gazetecilerin keyfi olarak engellenmesi, siyasi içeriklerin görünürlüğünün algoritmalarla manipüle edilmesi ve muhalif hesapların görünmez kılınması gibi uygulamalar, ifade özgürlüğü vaadinin yerini selektif bir denetime bıraktığını ortaya koydu.
İfade özgürlüğü adına başlatılan bu dönüşüm, kendi içinde çelişkili bir rejime dönüştü. Yeni X rejimi, merkezileşmiş bir kontrol sistemini, teknolojik altyapının olanaklarını kullanarak sürdürüyor. Bu sistemde algoritmalar, görünürlüğü ve görünmezliği tayin eden yeni sansür araçlarına dönüşmüş durumda.
Ticarileşme: Algoritmanın Pazarı
X’in dönüşümünde bir diğer dikkat çeken unsur ise, kullanıcı deneyiminin neredeyse tamamen ticarileştirilmiş olması. Daha önce sadece kimliği doğrulanmış kişilere verilen mavi tik, artık ödeme yapan herkese sunuluyor. Bu değişim, platformun güvenilirlik zeminini sarsarken, aynı zamanda sosyal medyada prestijin de parayla satın alınabileceğini gösteren bir yapıyı normalleştiriyor.
Kullanıcı arayüzü reklamlarla dolup taşarken, abonelik sistemleri giderek daha baskın hale geldi. Artık platformda dikkat çekmenin, görünür olmanın ve hatta temel bazı özellikleri kullanabilmenin bedeli var. Böylece X, ifade platformu olmaktan çıkıp, kullanıcının hem içeriğini hem de verisini pazarladığı bir reklam panosuna dönüştü.
Renkle Gelen Anlam: Mavi’den Siyah’a
Twitter’ın mavi teması, uzun yıllar boyunca açıklık, güven, özgürlük gibi kavramları çağrıştırdı. Ancak X ile birlikte bu renk paleti de değişti. Artık siyah hâkim. Bu değişim sadece estetik bir tercih değil; dijital kamusal alanın nasıl bir zihniyete evrildiğinin görsel bir ifadesi.
Mavi bir dijital gökyüzü kapanıyor, yerine siyah bir bilinmezlik perdesi geliyor. Açık olanın yerini gizli, demokratik olanın yerini merkeziyetçi, kullanıcı odaklı olanın yerini algoritma odaklı bir yapı alıyor.
Bluesky Umut Olabilir mi?
Bluesky, bu dönüşüme bir yanıt olarak doğdu. Merkeziyetsizlik ilkesi üzerine kurulu, kullanıcının dijital kimliğini kendi ellerine bırakmayı vaat eden bir sistem sunuyor. Her ne kadar hâlâ belirli durumlarda müdahale yetkisi elinde bulunduruyorsa da, karar süreçlerinin şeffaflığı ve kullanıcı odaklı yapısıyla X’in otoriter çizgisinden farklılaşıyor.
Ancak bu umut temkinli olmalı. Merkeziyetsiz sistemler hâlâ altyapı sorunlarıyla karşı karşıya ve geniş kitleler tarafından benimsenmeleri zaman alıyor. Bluesky’ın, yalnızca bir alternatif olarak değil, aynı zamanda dijital ifade özgürlüğünün yeniden tanımlanacağı bir alan olarak kendini kanıtlaması gerekiyor.
Yine de bu dönemde sorulması gereken en temel soru şu:
Kamusal alanın dijital formu olarak sosyal medya, kullanıcıların değil sermayenin ve tekil aktörlerin kontrolüne mi bırakılacak? Yoksa Bluesky gibi alternatifler, bu alanı yeniden demokratikleştirme potansiyelini taşıyabilecek mi?
Bu sorunun yanıtı, yalnızca teknolojide değil; kolektif bilinçte, dijital yurttaşlık refleksinde ve ifade özgürlüğünün ne kadar savunulduğunda yatıyor.
Yerelden Küresele: X’ten Bluesky’a Dijital Göçün Haritası
X platformunun geçirdiği dönüşüm, sadece teknik ya da görsel bir yenilenme değil; aynı zamanda bir kullanıcı kırılması, bir dijital göç dalgası yarattı. Bu göç, ilk olarak bireysel tepkilerle başladı. Türkiye’de bu dalganın en görünür ismi, yıllardır Twitter’ın en aktif ve en çok takip edilen kullanıcılarından biri olan Cem Yılmaz’dı. Hesabını kapatarak Bluesky’a geçen Yılmaz, “Daha güzel bir sosyal medya için varım diyor. Ya hak!” sözleriyle bu geçişi bir tür dijital protestoya dönüştürdü.
Cem Yılmaz’ın ardından oyuncu Farah Zeynep Abdullah’ın “Harbi Elon baydı” diyerek Bluesky’a katılması, geçişin kişisel tercihlerle sınırlı kalmayıp bir söyleme, bir direniş diline dönüştüğünü gösterdi. Bu tercihler, sosyal medya kullanıcılarının sadece içerik değil, platformun ruhu ve yönetişim biçimiyle de ilgilendiklerini kanıtlıyor.
Ancak bu göç dalgası sadece Türkiye ile sınırlı değil. Dünya genelinde de birçok tanınmış isim (Barbra Streisand, Stephen King, Mark Hamill, Lizzo, Alyssa Milano vb.) X’i terk ederek Bluesky’a geçiş yaptı. Bu isimlerin çoğu, X’in algoritmik baskılarından, kontrolsüz dezenformasyon ortamından ve ticari ticarileşme baskısından duydukları rahatsızlığı açıkça dile getirerek bu kararı verdiler.
Kısacası, X’ten Bluesky’a geçiş; sadece bir sosyal medya tercihi değil, ifade özgürlüğüne, dijital özerkliğe ve etik dijital alanlara dair küresel bir arayışın ifadesi haline geldi. Bu arayış, hem bireysel hem de kolektif düzeyde büyüyen bir hareket olarak yeni dijital geleceğin dinamiklerini şekillendirme potansiyeli taşıyor.
Pink Floyd’tan Aldous Huxley’in Yeni Cesur Dünya’sına…
Pink Floyd’un ezgileri Mavi Gökyüzü -yani Bluesky- için bir elveda mı, yoksa yepyeni bir merhaba mı? Şarkıya kulak verelim:
“Anne bak, gökyüzünde bir uçak var…”
Bu masum cümleyle başlar vedanın hikâyesi. Mavi gökyüzü, insanlığın umutla baktığı sonsuzluktu bir zamanlar. Ta ki o gökyüzüne bombalar düşene, insanlar sığınaklara kaçana kadar. Ve o gün, mavi gökyüzüne veda ettik. Sadece savaşlarla değil; yavaş, sessiz ve sistematik biçimde…
Bir bomba gibi değil, bir reklam gibi, bir hap gibi, bir bildirim gibi düştü insanlığın üzerine “yeni dünya”. Aldous Huxley’in 1931 yılında kaleme aldığı Cesur Yeni Dünya, işte bu vedanın felsefi destanıdır.
Orada insanlar doğmaz, üretilir. Sevilmez, koşullandırılır. Sorgulamaz, kodlanır. Acı çekmez, çünkü “soma” adlı bir ilaçla uyuşturulurlar. Düşünmezler, çünkü düşünmek rahatsız edicidir. Aile yoktur, inanç yoktur, sanat yoktur. Kısacası: İnsan yoktur.
Ve bütün bunlar, bir “mutluluk” adına yapılır. Ne kadar tanıdık, değil mi?
Bugün elimizde gerçek bombalar yok belki ama algoritmalar var. Bizi şekillendiren, neyi göreceğimizi, neye kızacağımızı, neye tıklayacağımızı, kimi beğeneceğimizi hesaplayan kodlar… Sanal ortamlar, modern zamanın “soma” hapları gibi işliyor. Eğlen, paylaş, tüket… Ama asla durup düşünme.
İşte bu noktada, kaybedilen mavi gökyüzünün ardından doğan Bluesky, yalnızca bir sosyal medya platformu değil; bir hatırlatma, bir alternatif, bir karşı-anlatıdır. Merkezi olmayan yapısı, kişisel veri özgürlüğünü savunması ve algoritmaların şeffaflığıyla sunduğu şey yalnızca bir uygulama değildir:
Bir ilke, bir özlem, bir dijital direniş biçimidir.
Çünkü insanlar artık sadece fiziksel olarak değil, dijital olarak da sığınaklara kaçmak zorundalar. Mahremiyetlerini, düşünce özgürlüklerini, hatta kimliklerini korumak için yeni alanlara ihtiyaçları var. Bluesky, bu arayışta gökyüzüne yeniden bakma cesaretidir. “Cesur yeni dünya”nın dayattığı konfor yerine, riskli ama gerçek olanı seçme hakkıdır.
Uğruna elveda dediğimiz o mavi gökyüzü; belki bugün hâlâ parçalı bulutlu, hâlâ sisli… Ama hâlâ orada.
Bir çocuk gökyüzünü gösterip “Bak, bir uçak!” dediğinde, o yalnızca bir metal yığınına değil, belki de hâlâ uçabileceğimize, yükselebileceğimize, yeniden özgür olabileceğimize işaret ediyor.
Çünkü her veda bir başlangıçtır.
Çünkü her “elveda”, içinde bir “merhaba” taşır.
Ve insanlık, gökyüzüne ne kadar uzak düşerse düşsün,
umut ettiğimiz sürece, onu asla kaybetmiş sayılmayız.
İnsanlık Asla Pes Etmedi!
Fatsa Gerçeği belgeselinin sonunda gazeteci Şükran Soner şu tespiti yapar: “Yani, siz tarlayı çok doğru ektiniz. Ama sel aldı götürdü. Şimdi soru şu: İnsanlık yaşamaya devam edecek mi? İnsan yaşıyorsa, tekrar sel alabilir korkusuyla ekmemesi diye bir şey yok. Elindeki toprak oysa tekrar ekecek ve tekrar yaşamanın koşullarını arayacak.”
Bluesky, şimdilerde karanlığın seline karşı Twitter’ın mavisine yeniden ekilen bir tohum gibi…