Erşan’lar ölmez!

Bu yazı spoiler içermez, gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz.

***

Cem Yılmaz’ın yeni gösterime giren dizisi “Erşan Kuneri” hakkında fırtınalar kopartılıyor. Yerin dibine sokanlar mı istersin, yerin dibine sokanlara ateş eden mi… Popüler işler böyledir. Konu hakkında herkes uzman kesilir ve kendinde konuşma hakkı hisseder. Kuşkusuz herkesin hakkıdır da… Çünkü popüler iş, adı üstünde (popular) herkesin ilgisini çekebilmek için yapılır. Anlaşılıyor ki daha kafadan murat edileni yakalamış bu dizi film.

***

Sahiden, Cem Yılmaz bu dizi filmi küfürlerle herkesi güldürmek için mi yaptı? Film, gerçekten de lümpenliğe kadar varan ucuz bir iş mi olmuş? Dizinin henüz ilk bölümü “Kuru Murad”ı izlemiş biri olarak sıcağı sıcağına iki laf da ben edeyim dedim. Zira ilk bir saatin yarısından fazlası Trakya’yı, geneli ise bence tepeden tırnağa politik kültürü anlatıyor. Film içinde film çeviriyor Cem Yılmaz. Ben sanatsal açıdan da çok beğendim ama haddim olmayan konuya girmeyeceğim. Biz bildiğimizi anlatalım: Trakya ve politika…

***

Korkmayın, spoiler vermemek için kalemimi zorlayacağım. Ancak bazı maddi gerçeklerin adını geçirmek durumunda kalabilirim. Öncelikle, filmin 1981 yılında başlaması ve Erşan Kuneri’nin hapisten çıkması daha ilk anda beni benden aldı. 12 Eylül 1980’in ardından bu ülkenin zindanları yurtseverlerle doluyken, züppenin teki elini kolunu sallaya sallaya hapisten çıkıyor ha! Aynen öyle olmuyor muydu 1981 yılında? O arabesk kültürü, o porno sektörü aynen böyle enjekte edilmedi mi bu topluma? Erşan Kuneri karakterini itici bulan ve filme buradan yüklenmeye çalışanlar filmden hiçbir şey anlamamış. Muhtemelen 12 Eylül’ün ne olduğundan da haberleri bile yoktur. Veya akıllarına gelmemiştir. Bu tayfa mümkünse yazıyı okumaya devam etmesin: “141 elendi… 142 elendi…”

***

Kuru Murad’ın son sahnelerinde “kaba kuvvete değil de bilime ve sanata önem verseydik bunlar başımıza gelmezdi” göndermesi başlı başına evrene (Siz bunu Evren’e olarak da okuyabilirsiniz.) gönderilmiş ince bir iyilik mesajı olarak ortada duruyor zaten. Murat değil de, Türkçeden nasibini almayanların diliyle “Murad” yazılmış olması bile çok dikkat edilmesi gereken ince bir politik ayrıntı. Yine 12 Eylül sonrası adeta gizli bir el tarafından yüceltilen Türk-İslam sentezi soslu anlamsız yükselişe öyle böyle giydirilmemiş doğrusu… Senin o Koz Bey sandığın, Beykoz aslanım. Anlayana Kilyos, Terkos saz; anlamayana Tekfur’un topuzunu soksan az.

***

Zaten Trakya muhabbetini de öyle sonlandırıyor. Kız alıp, kız vermişsin 72 milletten… Sen hangi ırktan, hangi tenden, hangi dilden bahsediyorsun? “Bu saçma sapan milliyetçilik ayaklarını kime pazarlamaya çalışıyorsun yiğidim” diye haykırıyor adeta ilk bölüm. Trakya güzellemeleri de böylelikle peşinden geliyor. “Burası hem ucuz, hem kaliteli” diye öve öve bitiremiyor yaşadığımız coğrafyayı. Kadınların en alt tabakadan, en üst mertebeye kadar özgür ve eşit olmasının ne denli önemli olduğu ve Trakya’da bunun eski zamanlardan bu yana zaten bu şekilde sürdüğü daha açık nasıl anlatılabilirdi ki? Nefis olmuş…

***

Gelelim Trakya’ya ve dile… O küfürler için belli ki profesyonel bir destek alınmış. O destekten, “Trakya Küfürleri Antolojisi” gibi bir yapıt bile ortaya çıkarmak mümkün diye düşünüyorum. Cem Yılmaz son gösterisinde Ata Demirer’e bu konuda boşuna taş atmamış. Belli ki o esnada bunun üzerine hararetli bir çalışmanın tam da ortasındaydı. Ve hakkını vermek için epey mücadele ediyordu. Cem Yılmaz peşinden gittiği bu işi gerçekten de antolojiye vardırmak isterse bizi bulmasını öneriyoruz. Günyüzü görmemiş anonim eserleri derlemekle kalmayan, çoğunlukla yenilerini üretmek için ciddi ciddi kafa yoran nice koç yiğitler dostumuzdur oğul!

***

Trakya’nın küfür edebiyatı üzerinden tam not verdik. Ancak Trakya’da özellikle de Tekfur Dağı ve civarında yaşayanlara yabancı gelen bir durum var: şive. Şivede bazı replikler tam Trakya’nın bağrından geliyor; bazıları ise Çanakkale’den bile aşağı inip iyiden iyiye Ege’yi andırıyor. Çok sorun etmeye gerek yok diye düşünebilirsin sevgili Cem Yılmaz. O iş pek öyle değil. Trakya’nın küfür edebiyatını zenginleştirme yönünde bilimsel çalışmalar yürüten o dostlarımız var ya… “Biz öyle mi konuşuyuz be …. ….. ….. ….. ………” diyerek literatüre yeni terimler armağan etmiş bile olabilirler bu esnada.

***

Henüz daha ilk bölümün ardından bu kadar laf edip kafanızı şişirdiysek affola… Ancak filmde bangır bangır bağıran politik atmosferi idrak edemeyenler için az bile kalem oynattık. Kafası basmayan güruh için bu yazı kuşkusuz yetersiz. Toplumsal Mücadeleler ve Sosyalizm Ansiklopedisi’nin yedinci cildini en az yedi defa hatim etmeleri gerekiyor. Trakya Politik, umarım diğer bölümler için de “Erşan’lar ölmez!” diye haykırmaya devam edecek.

***

Film komik değilmiş. Hadi canım, siz o küfürlerin komiklik olsun diye edildiğini mi düşünüyorsunuz gerçekten? Kısacası, sorgu melekleri defterleri açmaya başladığında bu dünyadaki hayatının öteki dünyadaki karşılığı su katılmamış küfür olacak muhteremlerin, Erşan Kuneri’ye “çok küfür etmiş” diye yüklenecek olması hadisenin en komik yanıydı zaten. “Kuru Murad” gayet iyi olmuş be Erşan’cım, yapıştır! Tokadı yani… Gelmiyor bu cihana kolay kolay senin gibisi.