İşte bu yüzden Candan Yüceer!
Türkiye 48 saattir Erzincan’da yaşanan akıl almaz maden felaketini konuşuyor. Göçük sonucu kaybolan ve halen bulunamayan dokuz işçinin arama çalışmaları haber bültenlerinden düşmüyor. Kuşkusuz bir insan canı bile yeryüzündeki tüm sermayeden daha değerlidir. Ancak ne yazık ki felaket diye nitelendirdiğimiz olaydaki kaybımız dokuz candan çok daha fazla…
*
Bilindiği gibi altın madenleri işletilirken çok büyük miktarda siyanür kullanılıyor. Dünya üzerindeki en kuvvetli zehirlerden biri olan siyanür, o bölgede yeşerecek otları bile yok ediyor. Olay yerinden bildiren televizyon muhabiri havada ağır bir koku olduğunu dile getiriyor. Göçüğün az ilerisinde Fırat Nehri bulunuyor. Toprakla karışmış siyanürün su yoluyla olay yerinden Basra Körfezi’ne kadar zehir saçarak ilerleyebileceğinden bahsediliyor.
Asıl suçlu kim?
Bölgedeki çokuluslu şirket altını çıkarıyor, topraklarımıza zehir bırakarak çekip gidiyor. Bütün bu rezaletin perde arkasında kimlerin ne kadar cukkası var, bilemiyoruz. Kimler, ne adına madene kapasite artırma izni veren imzaları attı? Bütün bunlar olurken bu şirketlerin vergi borcu neden siliniyor? Bölgede altın çıkarma işlemi sonrası oluşan zehir havuzlarıyla, hükümete yakınlığıyla bilinen havuz medyasının ne alakası var?
*
Bütün bu sorular ve yanıtları kısa süre sonra yanıt bulmaya başlayacaktır. Yüzümüzü Trakya’ya dönecek olursak bu ölçekte olmasa da çok büyük doğa yıkımlarıyla karşı karşıyayız. Örneğin zehir ve kanser saçan Ergene Nehri ve havzası için çeyrek asırdır ne yapıldı? Bölgede neden taş ocakları marifetiyle orman katliamları yaşanıyor? Ve daha nicesi…
Kanal İstanbul saçmalığı ne olacak?
Hepsini geçelim. 2009 Yerel Seçimi öncesinde ortaya atılan ve bilimsel olarak saçmalıktan başka bir şeyle açıklanamayan Kanal İstanbul projesinin akıbeti ne oldu? Böyle bir girişimin Trakya ve İstanbul’u öldüreceği herkes tarafından kabul görmüşken neden 15 yıldır Kanal İstanbul safsatasında diretiliyor? Veya diretiliyormuş gibi yapılıyor?
*
Yukarıda anlatılanlar bir korku filmini andırıyor, değil mi? İnsanlığın kendi eliyle yok ettiği bu cenneti geri alabilmesi mümkün olmasa da, rehabilite edebilmesi için dahi on yıllar geçmesi gerekebilir. Rant ve para hırsı için su kaynaklarının, havanın, ormanların, hayvanların, insanların yani kısacası bütün bir hayatın yok edilmesi kadar büyük bir saçmalık olabilir mi?
Yüceer sembol isim oldu!
Gözlerimizin önünde cereyan eden bu kâbusa karşı koymak için mücadele eden çok değerli hukukçular, çevre bilimciler, doğa dostları, sivil toplum kuruluşu yöneticileri ve daha nicesi var. Kırklareli ve Edirne bu anlamda mücadelede simgeleşen isimler adına çok şanslı sayılır. Tekirdağ’da doğa mücadelesinin bayraktarlığını yapan, en ücra köşedeki doğa talanına bile uzanabilen güçlü bir kadın siyasetçi tanıyorsunuz: Candan Yüceer. Yüceer milletvekilliği döneminde doğa savunusu anlamında Tekirdağ sınırları içerisinde sembol bir isim haline geldi.
Ya Candan… Ya canından…
Candan Yüceer hepimizin bildiği gibi şu anda Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak oylarımıza talip. Bu hepimiz için büyük bir şans. Ormanları katledilen, Ergene ile kanser saçan, su kaynakları tükenmeye yüz tutan, müsilaj sorunu yüzünden denizi kusmaya başlayan Tekirdağ için daha mantıklı bir belediye başkan adayı olabilir miydi?
*
Cennetin yok edildiği, cehennemin kapılarının aralandığı bir süreçte bu toprakların havasını, suyunu, yarınını korumaya ömrünün önemli bir bölümünü adamış olan Candan Yüceer’in Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanlığı mücadelesine işte sırf bu yüzden var gücümüzle destek vermemiz gerekmiyor mu?
*
Gayrısı mı? Gayrısı zulüm, gayrısı zehir, gayrısı ölüm.