Dolar 41,2717
Euro 48,3480
Altın 4.838,40
BİST 10.586,32
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Tekirdağ 27°C
Az Bulutlu
Tekirdağ
27°C
Az Bulutlu
Per 28°C
Cum 28°C
Cts 27°C
Paz 27°C

İBB Dramı Belgesel Oldu: Tutuklu Aileler Neler Yaşıyor?

28 Ağustos 2025 11:24 | Son Güncellenme: 28 Ağustos 2025 11:58
275

26 Ağustos 2025’te Ekrem İmamoğlu’nun resmi YouTube hesabında yayınlanan “Tutuklu Aileler Neler Yaşıyor?” belgeseli, 19 Mart’ta başlayan İBB soruşturması kapsamında tutuklanan bürokratların ailelerinin yaşadığı dramı gün yüzüne çıkardı. Ailelerin gözyaşlarıyla aktardığı tanıklıklar, iddianamesiz tutuklulukların nasıl bir “eziyete” dönüştüğünü ortaya koyuyor.


19 Mart Operasyonu ve Tutuklamalar

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik soruşturma 19 Mart 2025 tarihinde başlatıldı. Bu süreçte çok sayıda bürokrat ve çalışan gözaltına alındı. Bunlar arasında Genel Müdür Fatoş Pınar Türker, Eski Medya A.Ş. Genel Müdürü İpek Elif Atayman ve Medya A.Ş. Halkla İlişkiler Müdürü Elif Güven de bulunuyor.

Ailelerin ifadesine göre, yaşananlar “bir rüya, daha doğrusu kâbus gibi” algılanıyor. Çocuklarından, eşlerinden, kardeşlerinden haber alamayan aileler, belirsizliğin yarattığı yıkımı belgeselde çarpıcı bir dille dile getiriyor.


Elif Güven’in Annesinden Sarsıcı Tanıklık

Elif Güven, yıllık iznini geçirmek üzere İtalya’dayken operasyonları öğrenince, “Ben suçsuzum, geri döneceğim, ekibimi yalnız bırakamam” diyerek yurda dönmeye karar verdi. Annesi bu anı şöyle aktarıyor:

“Uçağın yanaştığı anda polisler gelip kızımı aldı. Kelepçe takmadılar ama ben arkasından giderken dünyam başıma yıkıldı. O an başka bir gezegende gibiydim. Şimdi hâlâ rüya bitmedi, kızımı çok özledim.”

Güven’in ailesi, avukatlarına dahi haber verilmeden yapılan Bolu naklini ise “resmen kayboldu” sözleriyle anlatıyor. Habersiz sevk sırasında Elif Güven’in demirli, kafes gibi bir araçla, susuz ve yiyeceksiz götürüldüğü, sonrasında ailesini ağlayarak arayıp “Çok kötü bir yerdeyim, beni kurtarın” dediği aktarılıyor.


Fatoş Pınar Türker’in Oğlunun İlk Notu

Silivri Cezaevi’ne götürülen Elif Atayman’ın ilk notunda oğluna yazdığı cümle, belgeselin en çarpıcı anlarından biri oldu:

“Herhangi bir suçum olmadığını biliyorsun değil mi oğlum?”

Oğlu bu satırları okuduğunda gözyaşlarına boğulduğunu anlatıyor. Türker’in babası ise “Kızım haksız yere tutuluyor, hâlâ bir iddianame yok” sözleriyle tepkisini dile getiriyor.


İddianame Eksikliği: “Neye İtiraz Edeceğimizi Bilmiyoruz”

Ailelerin en büyük şikâyeti, aylar geçmesine rağmen iddianame yazılmaması. Bir baba bu durumu şöyle ifade ediyor:

“Avukatlarla konuşuyoruz, ama ortada iddianame yok. Ne için tutuklandığını bilmeden nasıl savunma yapılır? Keyfi tutukluluk dışında bir şey değil.”

Atayman’ın ailesi ayrıca, “delil karartma” suçlamasının mantıksız olduğunu vurguluyor. Zira Atayman’ın İBB ile ilişiği üç yıl önce kesilmiş.


Cezaevi Şartları: “16 Kişilik Koğuşta 25 Kişi”

Belgeselde en çok öne çıkan bölümlerden biri de cezaevi koşulları oldu. Aileler, koğuşların kapasitesinin çok üzerinde insanla doldurulduğunu, sıcak havalarda havalandırma veya vantilatör bulunmadığını, sigara dumanı içinde kadınların ve çocukların aynı ortamda tutulduğunu belirtiyor.

Bir anne, “Kızım belinden yeni ameliyat olmuştu, buna rağmen 10 gün yer yatağında yatırıldı” sözleriyle yaşanan insanlık dışı durumu aktarıyor.


Ziyaretlerin Çilesi

Tutukluların farklı illerdeki cezaevlerine gönderilmesi aileler için başka bir travmaya dönüşmüş durumda. İstanbul’dan 455 kilometre uzaklıktaki Bolu’ya yapılan yolculuklar 7-8 saati buluyor. Aileler sabah yola çıkıp gece yarısı dönmek zorunda kalıyor.

Üstelik görüşlerde cam bariyer ve telefon aracılığıyla konuşuluyor. Bir kadın şöyle diyor:

“Kızımı görmek için tabii ki değer ama o cama vurup sarılamamak, dokunamamak, insanın içini parçalıyor.”


Eğitimli, Başarılı, Kariyer Sahibi Kadınlar

Aileler, tutuklu kadınların profillerine de dikkat çekiyor. Altın Portakal ödülü sahibi, Güzel Sanatlar mezunu, Boğaziçi Üniversitesi çıkışlı, master ve doktora yapmış, özel sektörde ve uluslararası şirketlerde çalışmış, sonrasında kamuya “ülkem için çalışırım” diyerek giren isimler olduklarını vurguluyor.

Bir yakını, “Herkes özel sektörden kamuya kaçarken, o ülkem için taşın altına elini koydu. Şimdi bedel ödüyor” sözleriyle yaşanan çelişkiyi dile getiriyor.


Ailelerin Ortak Sesi: “Utanacak Bir Şey Yok, Tek İstediğimiz Adalet”

Belgeselin sonunda aileler tek bir noktada birleşiyor:

  • Suçlamalara inanmıyorlar.
  • Toplumdan büyük destek aldıklarını söylüyorlar.
  • Ve en önemlisi, “utanacak hiçbir şey olmadığını” haykırıyorlar.

Bir aile yakını şu ifadeyi kullanıyor:

“Birçok insan böyle durumlarda utanır, gizler. Biz tam tersi göğsümüzü gere gere anlatıyoruz. Çünkü utanılacak hiçbir şey yok. Utanması gereken biz değiliz.”


Belgeselin Mesajı

Ekrem İmamoğlu’nun YouTube kanalında yayınlanan bu belgesel, bir yandan İBB’ye yönelik soruşturmanın insani boyutunu gösterirken, öte yandan kamuoyuna güçlü bir mesaj veriyor:

  • Bu mesele yalnızca hukuki değil, aynı zamanda bir insan hakları sorunu.
  • Kadınların ve ailelerin yaşadığı dram, siyasi tartışmaların ötesinde toplumsal bir vicdan sınavına dönüşmüş durumda.

Aileler tek bir talepte birleşiyor: “Ya tahliye edin ya da iddianameyi derhal yazın.”

Son Sözü Vicdan Söyleyecek!

Bugün yaşananlar yalnızca birkaç ailenin değil, aslında bir ülkenin vicdanının imtihanı… Anne evladına, evlat annesine hasret bırakılmış; iddianamesiz geceler birer ömür gibi uzatılmış. Bir tarafta “ben suçsuzum” diye haykıran kadınlar, diğer tarafta çaresizlik içerisinde dua eden aileler… Bu tablo, sadece hukukun değil, insanlığın da ağır bir sınav verdiğini gösteriyor.

Ama bilinmelidir ki hiçbir zulüm ebedî değildir. Bu karanlık günlerin bıraktığı izler, bir gün mutlaka adaletin terazisine taşınır. Şimdi susturulan sesler, yarın tarihin sayfalarında çok daha gür bir biçimde yankılanacak. Ve bugün mazlumlara yaşatılan her acının, her gözyaşının, her haksızlığın elbet bir bedeli olacaktır. Tarih, gayrısına tanıklık etmemiştir.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

Trakya Haber

Trakya Politik

Trakya Gazetesi