SHP Efsanesi | Sol nerede? – 1
Gazeteci Altan Sancar’ın Yunus Emre’nin CHP Genel Başkanlığı için “Kılıçdaroğlu’ndan el alabileceği” kulisini duyurmasının üzerinden çok kısa süre geçti. Yunus Emre, Kılıçdaroğlu’nun belediye başkanları toplantısında işaret ettiği “Bagajı olmayan, CHP tarihini bilen, ideolojik formasyonu yeterli” isimlerden biri olduğu için böyle bir yönelimin olması doğaldır.
Yunus Emre, aynı zamanda “Kılıçdaroğlu Doktrini” tezini ortaya atan isim olarak da dikkat çekiyor. Konuşma üslubunun ve ses tonunun Erdal İnönü’ye çok benzemesi ise dikkat çeken başka bir özelliği diyebiliriz. Bugünlerde alakalı-alakasız birçok siyasetçinin ve siyaset bilimcinin SHP (Sosyaldemokrat Halkçı Parti) güzellemesi yaptığı bir dönemden geçiyoruz. Haydi, o zaman SHP’yi konuşalım. Bilenler için hafıza tazeleyelim; hiç bilmeyen genç kuşak için bilgi notu verelim.
Sol neydi, 12 Eylül neydi?
Türkiye’de solun en büyük ivmeyi yakaladığı zaman dilimi 70’li yılların ikinci yarısıydı. Öyle ki, sol birçok yerde kurtarılmış bölgeler yaratıyor; rekabet edecek bir unsur bulamadığı için kendi içindeki fraksiyon kavgalarına sahne oluyordu. Kuşkusuz böylesi bir özgürlük ortamını bu halka fazla bulan kapitalist sistem bir gece ansızın geldi ve 12 Eylül Darbesi marifetiyle solu adeta silindir gibi ezdi.
Yazının kulvarından çıkmaması adına fazla ayrıntıya girmesek de şu ana hattı hatırlatmak önümüzdeki yazılar için iyi bir rehber olacaktır. En kısa anlatımıyla sol, ekonomi çarklarının emekçiden yana dönmesi ve emeğiyle çalışanın cebine daha fazla ücret girebilmesi için siyaset yapılan zeminin adıdır. Sol, 12 Eylül’de işte bu yüzden ezildi. Çünkü emekçilere ağır yaptırımlar uygulanmasını ve halkın cebine girecek paraya ipotek koyulmasını planlayan 24 Ocak kararlarının hayata geçirilebilmesi için solun ezilmesi elzemdi. 12 Eylül Darbesi marifetiyle güçlü örgütlenmelere sahip 50’den fazla sol yapı bir gecede çökertildi; önder kadroları tutuklandı, işkenceden geçirildi, zindanlara atıldı. 12 Eylül’ün hemen ardından sermaye adına konuşan Halit Narin şunları söyledi. “20 yıl işçiler güldü, biz ağladık. Şimdi gülme sırası bizde.”
40 yıl sonra, bugün…
Işık hızıyla ifade edecek olursak herkesin çalışarak ev ve araba alabildiği bir ekonomik işleyişten en dolgun maaşlı çalışanın bile yoksulluk sınırının altında kaldığı bugünlere işte böyle böyle gelindi. İnanılır gibi değil ama bugün asgari ücret açlık sınırının altında seyrediyor. Ekonomik kaos yılları olarak anılan 90’ları mumla arıyoruz. Çünkü o yıllarda asgari ücret 10-12 çeyrek altın seviyesindeydi. Yani şimdikinin yaklaşık üç katı kadardı. Solun olmadığı yerde işte böyle oluyor. Hazineye çökülmesi, servet transferleri, sınıflar arasındaki gelir makasının açılması, yolsuzlukların neredeyse bir hükümet politikası haline gelmesi kaçınılmaz oluyor. Alın size AKP’nin Türkiye Yüzyılı…
SHP, devrimcilerin sırtında yükseldi
Sıkılmadan buraya kadar okuma basireti gösterenler için artık SHP’yi anlatmaya başlayabiliriz. Elbette 12 Eylül’ün askeri cunta yönetimi sonrası parlamenter sisteme geçildiğinde Halkçı Parti ve SODEP’in birleşmesiyle ilerleyen tarihsel süreci falan anlatmayacağız; meraklısı Vikipedi’den okuyabilir. Çünkü bürokratik tarihi notlar dertlere derman olmadığı gibi, gerçeği de tam olarak yansıtmıyor.
Yukarıda bahsettiğimiz veriler ışığında SHP’nin ne olduğunu anlatmaya başlayabiliriz. 12 Eylül Darbesi’nin üstünden birkaç yıl geçtikten sonra sol çevrelerde yetişmiş kişiler yavaş yavaş kendine gelmeye ve solun önder kadroları da hapisten çıkmaya başlamıştı. Ancak gerek sol yapıların kendi içlerindeki dağınıklık, gerekse dışarıda yeni örgütlenmelerin sağlanamaması nedeniyle kendini her anlamda geliştirebilmiş sol kadrolar “Hiç değilse burada mücadele edelim” diyerek SHP çatısı altında mücadele etmeye başladı.
Devrimci Yol, Halkın Kurtuluşu, Kurtuluş, TSİP ve daha onlarca sol yapının alt ve orta düzey kadroları yerellerde SHP’ye destek verdi. Hatta üye oldu, yönetici oldu. Burada çok derin bir noktalı virgül koyarak devam etmemiz gerekiyor.
Bugünlerde 20 yılı deviren ve köhneleşen AK Parti kendi iktidarını ayakta tutabiliyorsa belki de kendisinden daha da gerici olan MHP, BBP, “Aşı olursanız kuyruğunuz çıkar” diyen Yeniden Refah, Hizbullah’tan bozma HÜDAPAR’la yaptığı ittifaka borçludur. Emin olun ki CHP günün birinde iktidar olacaksa AKP’den çıkma siyasetçilerle değil yukarıda adı geçen devrimci örgütlenmelerin sol kadrolarıyla sokağı örgütleyerek iktidar olabilir. (Bknz. İsmail Doğan Subaşı, Mahalle Deyip Geçme, Notabene Yayınları)
Devrimci nedir?
Yukarıda bahsettiğimiz “en alt devrimci kadro” olarak tanımlayabileceğimiz insan profili esasen bir çırpıda ağızdan çıkan basit bir sözcükler toplamının ötesindedir. Devrimci diye nitelenen kişi, siyasete dair çok okur. Eli kalem tutar. Sermayenin ve faşizmin ezici gücüne karşı eli yer yer kalemden başka şeyler tutmaya da müsaittir. Yeri gelir direk tepesine çıkıp pankart asar, yeri gelir bir mitingde kitlenin arasına dalarak slogan attırır. Ve emin olun o yereldeki herhangi bir sosyaldemokrat yöneticiden çok daha fazla ideolojik birikime sahiptir. Mücadele uğruna canını vermekten çekindiği de pek görülmemiştir bu insan evlatlarının…
80’li yıllardaki SHP’ye bugünden bakıldığında insanı cezbeden, özendiren durum yukarıda tanımı yapılmış on binlerce, yüz binlerce insanın varlığından başka bir şey değildir.
Tüzük değil, büzük işi…
Can Yücel sosyalizmi tanımlarken “Tüzük işi değil, büzük işidir” der. Dolayısıyla 40 yıl sonra bugün, bütün tarihsel gerçekliğe bakınca SHP güzellemesi yapmanın hiçbir anlamı olmadığı kabak gibi ortada duruyor. İdeolojik olarak çapsız, donanımsız, birikimsiz insanlarla yapılan il-ilçe kongrelerinden iktidar da işte bu yüzden çıkamıyor. Çünkü insanların yüreğinde devrimci mücadelenin fırtınasını estiren bir rüzgâr olmayınca, siyaset kurumu da haddinden fazla sıradan, bürokratik, hantal ve uyuşuk kalıyor. Buradan bakıldığında SHP’nin şansı olarak görülmesi gereken husus demokratik tüzüğü, partinin işleyiş modeli vs. değildi; bünyesinde bulunan devrimci/sosyalist kadrolardı. Erimenin nedeni de devrimcilerin 90’larla birlikte SHP-CHP treninden inmeye başlamasıyla alakalıydı.
Baykal kazığı…
90’lı yılların başıyla birlikte sosyalistler SHP’de ne aradıklarını sorgular oldular… Kendi örgütlenmelerini kendi çatıları altında kurma girişimleri hâsıl oldu. SHP’de kurultaydan kurultaya Erdal İnönü’nün karşısında genel başkan adayı çıkarak tokat manyağına dönen Baykal da bu süreçte kaşla göz arası “Altı ok” markasını el çabukluğu ve marifetle aldı. Buna rağmen bile oyu yüzde 3-4’te kalan CHP, hükümet ortağı konumuna kadar gelebilen SHP’yi birleşme adı altında adeta yuttu. 2000’li yılların başında SHP yeniden kurulsa da tutunamadı. Çünkü devrimci kadrolar kendi örgütlülüklerinde, Atatürk’ün sırtından geçinen ekâbir takımı da Baykal’ın CHP’sinde çoktan konuşlanmışlardı. SHP’nin içi artık neyle dolabilirdi ki…
Sonrası… Sonrası Nesrin Hanım’ın nasıl milletvekili olduğu gerçeği ortaya çıkana kadar sürdü. Bu hamur daha çok su kaldırır. Yerimiz de dar değil ama okuru sıkmamak lazım. Baykalgillerin şimdiki halleri mazilerine de çok yakışıyor. Baykal’ın kızı olan Aslı Hanım’ın da neler yaptığı ortada günümüzde…
Kıssadan hisse…
CHP’de halen sol kanattaki birçok politikacı, bahsettiğimiz devrimci/sosyalist yapılardan yetişmiştir. Tek tek isim ve yapı saymaya kalksak liste uzar, gider. Ancak CHP tabanda, yani mahallelerde SHP’nin sahip olduğu militan kadrolara sahip değil. Başarısızlığı da buradan geliyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 20 Mart 2022’de CHP Gençlik Kolları’nın bir etkinliğine katıldı. Kadıköy’de düzenlenen etkinlikte kendi gençliğindeki mücadelelerin kırıntısını bile görememiş olacak ki, etkinliğe katılan gençlere yönelik olarak “Üniversitelerde başka gruplar, dernekler vardır. Onlarla da fikir alışverişi yapın. Onlarla da ülkenin meseleleri hakkında kafa yorun…” minvalinde sözler söylemekten kendini alıkoyamadı. Öyle ya, kendi gençliğinde kendisinin de içinde bulunduğu devrimci gençler çatır çatır siyaset erbabıysa, bu ponçik ponçik gençlik kolları denen hadise neyin nesiydi?
Son sözü direnenler söyler
Teknoloji ve yapay zekânın giderek geliştiği günümüzde çeşitli programlara, çeşitli metinler yazdırmak mümkün. Trakya Politik olarak bir deneme yaptık ve CHP’den belediye başkan adayı olacak herhangi birisi için konuşma metni yazdırdık. Bir sürü teknik terimle dolu ama muhtevasında hiçbir somut gerçekliği olmayan bir laf salatası çıktı ortaya… Ortaya çıkan metin bugünlerde “değişim”de ısrar eden bazı yüksek siyasetçilerin konuşmalarına o kadar çok benziyor ki… O kadar laf ediyorlar ama altyapıda hiçbir somut ideolojik formasyon yok. Çok konuşup, cümleleri çok uzatıp esasen hiçbir ideolojik/politik alternatif sunmayan politikacıların sokağa, insana değen bir yanını görmekse adeta imkânsız. Kısacası solun bittiği yerde sosyaldemokratlar da soluksuz kalıyor.
Yani kardeş, hani bizim maaş 12 çeyrek altındı da, 4 çeyrek altına düştü ya… Sen onu deyiver bana bi’ yol hele… Ben bunun için sokakta vuruşurum. Ben bunun için sana gerçekçi-sarsıcı ideolojik metinler de yazarım. Chat GPT uygulamasına yazdırılan metinler gibi tuhaf laflar karın doyurmuyor canım kardeşim. SHP efsanesinin gücü, emekçiyi boğan para babalarını “limon gibi sıkalım” sloganıyla tehdit edecek cürette yatıyordu. Senin gücün nerede yatacak?
Bu bağlamda SHP güzellemesi yapmadan önce yukarıdaki metni bir kez daha okumak herkese iyi gelecektir.
Çünkü iktidar alternatifi olma cüreti tepedeki genel başkandan ziyade, mahalledeki devrimci yüreklerin sokak sokak atan nabzıyla şekillenebilecektir.
Sol, kaybettiği yüreğine genel başkanlık koltuklarında değil; grev halaylarında, zam protestolarında, doğa savunularında, gericilik karşıtlığında, sermayeye ve faşizme karşı mücadelesinde arayarak ulaşabilecektir.
En kestirmesi, CHP’deki değişim mahalledeki solcu delikanlılarla, genç kızlarla gerçekleşebilir.
Ancak şöyle bir sorun var. O gençler solcu olduktan sonra da genel başkan adaylarının tümüne dönerek “Koltuk sende kalsın kardeş, arkamda durma yeter.” demekten de geri durmayacaklardır.
Zaten, Akbelen’in de bize öğrettiği budur.
Akbelen, on yıllık Gezi Direnişi mirasını anlamak istemeyen CHP’deki ekâbir takımının sonudur.