Hani o Nataşa furyası vardı ya…
Bulgaristan başta olmak üzere Balkanlar’dan Edirne’ye ve Trakya’nın çeşitli yerlerine akın ederek adeta yağmalarcasına alışveriş yapan turistler gündemden düşmüyor. Kaynakların adeta yağmalanırcasına “ihale” edilmesi ve üretim ekonomisinden kopuş sonunda ülkeyi bu noktaya getirdi. Memleketi bu noktaya getirenler beceriksizliklerinin dışında sanki bunu bilerek ve isteyerek yapıyorlar. Markete gidip alışveriş yapamayan yurttaşlar, rafların yurtdışından gelenler tarafından boşaltılması karşısında çok öfkeli…
*
Türk Lirasının değer kaybı sonucunda memleketimiz adeta kelepir dükkânına döndü. Yurt dışından gelerek araçlarını tıka basa dolduran Avrupa coğrafyasının en yoksul insanları mutlu bir şekilde evlerine geri dönüyor. Türkiye’de insanlar ekmek kuyruklarında saatlerce beklerken, yabancı ülke vatandaşlarının sırf süpermarket raflarını boşaltmak için ülkemize gelmesi insanın içini acıtıyor.
*
Bundan otuz yıl önce reel sosyalizm deneyiminin sona ermesiyle Doğu Bloku ülkeleri de tarumar olmuş, orada yaşayanlar ülkelerindeki bu zor durumdan kaçarak ellerinde ne varsa satmak için Türkiye başta olmak üzere başka ülkelere seferler düzenlemişlerdi. Edirne’den giriş yapan insanlar Trakya başta olmak üzere pazarlar kuruyor, ellerinde avuçlarında ne varsa satmaya çalışıyorlardı. Yaşam mücadelesi veren bu insanların durumu öyle acıklı bir hale gelmişti ki, elinde satacak bir şeyi kalmayan kadınlar bedenini satacak noktadaydı. Tam bir dram, tam bir trajedi…
*
Otuz yıl sonra bugün ülkemizdeki ekonomik buhran öyle bir hal aldı ki, acınacak noktaya gelen biz olduk. Üstelik bugün yaşanan krizin henüz başındayız. Açıklanan asgari ücretin alım gücünün bir yıl öncesi seviyesini yakalaması için en az 5.600 lira olması lazım(dı). Hele hele birkaç ay sonra büyüyecek olan zam dalgasını düşünecek olursak bu meblağ bile yeterli değil. Tüm bunlar olurken AGİ ve vergi hileleriyle 4.250 lira yapılan asgari ücret ülke insanına sanki bir lütuf gibi sunuluyor.
*
30 yıl öncesine geri dönelim. Evet, enflasyon ve istikrarsızlık o zaman da vardı. Ama insanların alım gücü yüksekti. Bugün açıklanan asgari ücret üç çeyrek altın seviyesinde… Bu ülkede asgari ücret 2005 yılında 10 çeyrek altındı. Tam otuz yıl önce asgari ücret kaç çeyrek altındı biliyor musunuz? 18 çeyrek altındı. Ve insanlar karı-koca çalışarak maaşlarıyla ev, araba ve hatta yazlık alabiliyordu. Nereden, nereye…
*
Nereye mi geldik? Gazeteci Erk Acarer, son yaptığı programda Bulgaristan’dan Türkiye’ye düzenlenen “seks turizmi” organizasyonlarından bahsediyor. Hani otuz yıl öncesinin Nataşa’ları vardı ya… İşte yerli ve milli olduğunu savunanlar, muhafazakâr adamlar, milliyetçi nutuklar, mütedeyyin ekonomik modeller… Topunun ülkeyi getirdiği nokta Nataşa furyası rezaletini geri getirdi. Hem de Nataşa’nın adını ve kimliğini bu kez Ayşe’ye, Fatma’ya döndürerek. Türkiye artık bu gerçeğin içinde olan bir ülkedir.
*
Ancak ülkeyi bu noktaya getirenlerin umrunda bile değil olup bitenler. Durum her geçen gün daha da acı bir hal alıyor. Ülke yangın yeri ve sorumlular havaya bakıp ıslık çalmaya devam ediyor. Nasıl anlatsak olanı biteni… Necip Fazıl’ı çok sever siyasal İslamcılar, anladıkları dilden anlatalım:
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Trakya!..