“3 kap yemek 3.5 lira…
Başlığı görüp de hemen sevinmeyin, maalesef ki bize çok uzak. Bu kadar ucuza yemek yiyenleri kıskandım açıkçası…
Sırasıyla anlatayım…
Enflasyon azmış kudurmuş, 24 yılın en yüksek enflasyonu, vatandaşın her gün aldığı ürünlerin fiyatı bir ayda yüzde 87 zamlandı.
Akaryakıta, doğalgaza, elektriğe her gün zam.
Ekonomi bunlarla dönüyor. Bunlara zam yapılınca, her şeyin fiyatı artıyor. Bizim mahallede ekmek 4.5 lira. Bu zamlarla 6 liraya çıkar artık.
Ben bu filmi çok gördüm, kaçıncı ekonomik kriz oldu, sayısını şaşırdım. Bu iş burada kalmaz. Önlem alınmazsa bu günleri bile, “Ne günlerdi be” diye güzel hatıraların yanına koyarız! Zaten önlem mönlem alınacağı yok, beyler laylaylom havasında.
—
Televizyonlara, gazetelere bakıyorum, memleketin her yerinden kara haber yağıyor.
Hesap kitap yapıyorum, hep eksi bakiye… Umut verici bir habere rastladım gazetede… “Böyle insanlar kaldı mı” diye şaşırdım. Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, yoksullara her gün 3 kap yemeği 3.5 liraya verdiklerini söylemiş. 3.5 liraya ekmek yok memlekette. Önce, “Propagandadır” diye düşündüm. Sonra, “Numuneliktir, bir yerde bir kazan çorba pişiriyor, sona kalan donakalıyordur, Mersin dediğin koskoca büyükşehir, yaraya merhem olacak bir şey değildir” diye de düşündüm. Bakındım cep telefonundan, başka haberler de var, okudum, bir tanesinde sayı da vermiş belediye başkanı, “30 noktada yemek dağıtıyoruz. 3 kap yemek 3.5 lira. Ekmek de yanında bedava” diyor. Başkanın “ekmek bedava” demesi boşuna değil. Ekmek lüks gıda oldu artık.
—
Bizim Trakya buğday ambarıdır. Ekinler biçilmeye başlanacak ama daha ortada taban fiyat yok.
Hükümet buğday taban fiyatı açıklamaya korkuyor. Çiftçinin maliyetini karşılayacak ölçüde bir fiyat açıklasa, “Buğdaya zam geldi” diyerekten fırıncı ekmeği 10 lira yapacak.
Çiftçinin maliyetinin altında bir taban fiyat açıklasa, o da olmaz. Mazota her gün zam geliyor. Çiftçi bütün sene bekledi, ürününü satacak ki harcını borcunu ödeyecek, kalanıyla bütün sene evini geçindirecek.
Türkiye’yi yönetenler, nerede boş bir iş var, nerede soyut bir mesele var, nerede halkı zerre kadar ilgilendirmeyen bir konu var, o zaman mangalda kül bırakmıyorlar. Ama iş ekonomiye, halkın ekmeğine gelince beyefendilerden “tıs” çıkmıyor.
—
Açtım, cep telefonundan Mahzuni’yi dinliyorum, kahvenin çardağının altında.
Kahveci, efkarlandığımı anladı, koşturdu hemen:
“Hayri Abi çayı tazeleyeyim mi?”
Elimle, başımı aynı anda yukarı kaldırdım, duyulur duyulmaz bir sesle de, “Sağol, yetti” dedim.
Bir tek ona “yetti” diyebiliyoruz ancak.
—
Açın siz de dinleyin. Adam yarım asır önce söylemiş:
“Yoksulun sırtından doyan doyana.”
—-
Mevlam gör diyerek iki göz vermiş
Bilmem ağlasam mı ağlamasam mı
Dura dura bir sel oldum erenler
Bilmem çağlasam mı çağlamasam mı
bilgi
Yoksulun sırtından doyan doyana
Bunu gören yürek nasıl dayana
Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana
Bilmem söylesem mi, söylemesem mi
Mahzuni Şerif’im dindir acını
Bazı acılardan al ilacını
Pir Sultanlar gibi darağacını
Bilmem boylasam mı, boylamasam mı